Güncel

Çarşamba Söyleşilerinin Konuğu Prof. Dr. Kurtuluş Olgun oldu

Her hafta Kuşadası EKODOSD derneğinde yapılan Çarşamba Söyleşileri etkinliğinin bu haftaki konuğu, Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kurtuluş OLGUN oldu.

Prof. OLGUN tarafından Türkiye’nin biyolojik zenginlikleri, amfibi ve sürüngenlerle ilgili bir sunum yapıldı. Bitki, balık, amfibi, sürüngen, kuş ve memeli türlerinin Dünya, Avrupa ve Türkiye karşılaştırmaları yapılarak, Anadolu’nun biyolojik çeşitlilik açısından ne kadar zengin olduğu gösterildi. Amfibi, endemik amfibi, sürüngenler ve endemik sürüngenlerin Dünya, Avrupa ve Türkiye’de ki tür sayıları ve oranları hakkında bilgi verildi. Türkiye’nin sürüngen faunası bakımından çok zengin olduğu, Anadolu’nun bu zenginliğinin büyük bölümünün dağlarla kaplı olması, farklı iklim tipleri ve vejetasyon çeşitliliğine bağlı olduğu belirtildi. Türkiye’nin Asya, Afrika, Avrupa kıtaları arasında doğal bir koridor olduğu, ülkemize tür girişleri incelendiğinde Akdeniz, Avrupa, Kafkas Faunası, Boreal Kafkas Faunası, Eremial, Çöl ve Afrika elemanlarının ülkemize giriş yaptıkları bildirildi. Anadolu’nun dünyadaki 137 doğal koruma alanından biri olduğu belirtildi. Vatandaşlar tarafından pek bilinmeyen ve çok önemli olan semender türleriyle ilgili bilgi verilerek, dağılış alanları gösterildi. Semenderler ile kertenkeleler arasındaki farklar fotoğraflar üzerinden gösterildi. Sürüngenlerden kaplumbağalar, kertenkeleler ve yılanlar hakkında bilgi verildi. Kara, deniz ve su kaplumbağaları arasında ki farklar anlatıldı. Kertenkele türleri hakkında bilgi verilerek, Oluklu kertenkeleler gibi bazılarının yılan sanılarak öldürüldüklerini bunun çok yanlış olduğunu, bu canlıların hiçbir zararı olmadığı söylendi. Yılanlar ve kertenkeleler arasındaki farklar görsellerle anlatıldı. Türkiye’de ki kertenkele türlerinin hiçbirinin zehirli olmadığı belirtildi. Türkiye’de ki zehirli ve zehirsiz yılan türleri gösterilerek, aralarındaki farklar anlatıldı. Türkiye’de yaşayan zehirli yılanların ayırt edici karakterleri konusunda bilgi verildi. Hepsinin zehir dişlerine, canlı ve güzel renklere sahip olduğu, gözbebeklerinin dikey, başları üçgen, köşeli ve boyun belirgin olup, başlarının üzerinin küçük pullarla örtülü olduğu, göz ile üst çene arasında pulların çok sıralı, kuyruklarının kısa ve küt olduğu belirtildi. Zehirli yılanların daha çok gece aktif oldukları ve yavaş hareket ettikleri, tüm yılanların zehirli olduğu gerekçesiyle kırsalda öldürüldükleri, bu durumun doğal ekosisteme olumsuz etkilediği söylendi. Ülkemizde yaşayan tek kobra türünün, Çöl Kobrası olduğu, sadece Urfa ve çevresinde yaşadığı söylendi. Kurbağa türleri ve Türkiye’de ki dağılımları anlatıldı. Türkiye’de zehirli bir kurbağa türünün olmadığı belirtildi. Kuyruksuz kurbağalardan sadece Ova Kurbağasının toplandığı, bu kurbağa türünün arka bacaklarının kaslı olması nedeniyle tercih edildiği belirtildi. Prof. OLGUN “Ova kurbağası olarak bilinen bu tür çevremizde bulunan diğer 4 tür kurbağanın en yaygın olanı ve en büyük olanıdır. Suya oldukça bağımlıdır. Bu nedenle suyun çevresinden çok uzaklaşmaz. Boyu 20 cm. kadar olabilir ve arka ayakları oldukça kaslıdır. Genellikle yöremizde çiftleşme dönemi 15 Mart’tan sonra başlar. Çiftleşme sonrası doğan yavrular 2,5 ayda erginliğe erişir. Haziran ayının ortalarından sonra üreme ve gelişme dönemi sona erer. Bu nedenle toplanmalarına bu tarihlerden sonra izin verilmesi gerekir. Oysa üreme döneminin hemen başında yapılan toplamalar hem türün geleceğine hem de biyolojik zincirin kopmasına zarar verir. Çünkü kurbağalar su içerisindeki zararlı sivrisinekleri yiyerek ortadan kaldırırken, diğer taraftan onlarla beslenen su kuşlarının ve daha çok leyleklerin yaşam döngülerine av olarak katkı sağlar. “ dedi. Birçok su kuşunun temel besin gurubunu oluşturan kurbağaların toplanması, özellikle Afrika’dan üremek için ülkemize göç eden leyleklerin de önemli besin kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Binlerce kilometre uçarak Aşağı Büyük Menderes Havzası’ndaki köylerde ki yuvalarına gelen leylekler, henüz yılanların çıkmadığı, tarlaların sürülmediği bir mevsim olan bu dönemde, sulak alanlarda bulunan kurbağalarla beslendikleri görülmektedir. Eskiden kent yakınlarında bile duyulabilen kurbağaların sesleri, oldukça azalması nedeniyle birgün doğal sulak alanlarda bile duyulması zorlaşacaktır. Doğadan kurbağa toplanmasının yasaklanması ekolojik dengenin yararına olacaktır. Bu işi yapanlar doğadan toplamak yerine, kurbağa üretim çiftlikleri kurarak, ürettikleri kurbağaları toplamalıdır. Avrupa neler yapıldığına bakıldığında; kurbağaların üreme dönemlerinde belirlenen yol geçişlerinin kenarlarına çekilen plastik çitler sayesinde kurbağaların yola çıkmaları engelleniyor. Çitlerin kıyısından giden kurbağalar belirli mesafelerle gömülen kovalarda toplanıyor. Gönüllüler tarafından her gün kovalardan çıkarılan kurbağalar, yolda ezilmeleri engellenerek yolun diğer tarafında bulunan sulak alan ve göllere taşınıyor. Bu işlem Mart başı ve Nisan sonuna kadar devam ediyor. Bu aktivitelere öğrenciler de dahil edilerek bilinçlendirilmeleri sağlanıyor. Kurbağaların geçiş yollarına araçların yavaşlayarak dikkatli gitmelerini zorunlu kılan trafik levhaları da konuluyor. Tüm bunlar ekolojik dengenin bozulmaması için yapılan çalışmalar. Bizim bunları yapabilmemiz belki hayal gibi ancak kurbağaların toplanmasını engellemek hayal değil bunu başarabiliriz. Yapılan sunumdan sonra EKODOSD’un teşekkür belgesi Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah KAVAK tarafından Prof. Dr. Kurtuluş OLGUN’a, takdim edildi.